Aşk adeta randevulaştı onlarla…
1912 baharında… Belçika’da…
Biri Türk edebiyatının en büyük şairiydi, diğeri Brüksel’de üniversiteye hazırlanan bir öğrenci…
Abdülhak Hâmid altmış yaşındaydı; Lüsyen on sekiz…
Dünya, topyekün bir savaşa girmek üzereydi.
Osmanlı Sarayı’nın çatırdadığı dönemde Brüksel’den Londra’ya, Viyana’dan Budapeşte’ye, Venedik’ten İstanbul’a uzanan bir coğrafyada, tarihe nakşolmuş ama zamanla unutulmuş bir ilişki yaşadılar.
Atatürk, dans etti Lüsyen’le…
Tevfik Fikret ona edebiyat dersi verdi.
İnönü, evlerinde satranç oynadı.
Nâzım Hikmet, sofralarında yemek yedi.
Kimler yok ki, bu romanın sayfaları arasında.
Mehmed Âkif’ten Victor Hugo’ya, Damat Ferid’den Oscar Wilde’a, Yahya Kemal’den Hindenburg’a, Necip Fazıl’dan Karındeşen Jack’e, Sultan Abdülmecid’den Namık Kemal’e, Sultan Reşad’dan
Talat Paşa’ya, geçen asrın en ünlü portreleri…
Ve onların arasında, bir çağ yangınının tam ortasında yaşanmış inanılmaz bir aşk hikâyesi…
544 Sayfa
Bundan kırk sene önce, dış haberleriyle Türkiye’ye Avrupa’nın gündemini getirdi; 32. Gün’le, yaklaşık otuz senedir siyasetin nabzını tutuyor.
Yazdığı kitaplarla, çektiği belgesellerle yakın tarihimize ayna tuttu.
Tabuları yıkarak Abdullah Öcalan ve M. Ali Ağca’yla; Thatcher, Mitterrand, Arafat gibi yaşadıkları döneme damgasını vurmuş politikacılarla röportajlar yaptı.
Haber programları, otuz beş yılı bulan köşe yazarlığı, araştırmalar...
Kazandığı sayısız ödül ve adının üstünde kopan fırtınalar...
O hâlâ zirvede; en çok izlenen haber bülteninin anchorman’i olarak hemen her gün milyonların karşısına çıkıyor.
Ancak çok azı, ekrandaki adamın ardındaki hikâyeyi bilir. Bebek yaşta babasız kaldığını; talihsiz bir kaza sonucu, çocukluğunu ve gençliğini ameliyatlarla geçirdiğini; zorluklar içinde büyüyerek kendini yoktan var ettiğini... Defalarca mayınlı tarlada ilerlediği hayatında, son olarak ölümcül hastalığına karşı görkemli bir mücadele verdiğini.
Görkemli... Zira Birand kaybetmeyi de kazanmayı da, başarısızlığı da başarıyı da bilmeyen biri aslında.
Onun tek bildiği ilerlemek, devam etmek; yeni olanı, yapılmamışı yapmak...
Her şeye rağmen, ayakta durabildiği müddetçe, kemoterapi odasında bile...
“Kitabı, sadece her gece ekrandan evlerinize konuk ettiğiniz bir ismin bilinmeyen dünyasını ele veren bir biyografi olarak değil, aynı zamanda zorluklar içinde yetişen bir insanın hayatla baş etme, zirveye yürüme yolculuğu ve ‘Türkiye’de gazetecilik kılavuzu’ olarak da ibretle okuyacağınızı umuyorum,” diyor Can Dündar, Birand / Bir Ömür, Ardına Bakmadan kitabının önsözünde.
Ve onun çeyrek asırlık çalışma arkadaşı, meslektaşı ve her şeyden önce, bir “yazar” olarak, “ardına bakmadan” yaşanmış bu sıra dışı hayatın hakkını fazlasıyla veriyor.
Kabirlerine attığımız, toprak değildir sanki; un ufak olmuş hatıralarımızdır. Hayat, verdiklerini geri almış, kahramanlarımızı karanlık bir ormana salmıştır. Bizi biz yapan yapıtaşları zamansız çekilmiştir altımızdan... Sarsılırız.
Kahramanlarımız, karanlık ormana gittiklerinde bile, okuttukları her öğrencide, tiratlarını anımsayan her seyircide, her kitapta, her okurda, her hafızada milyonlarca ses, söz, satır halinde yaşamaya devam eder.
Can Dündar, Yakamdaki Yüzler’de gerek belleğimizde gerek tarihimizde yer etmiş, gerçeğin sözcüsü, sağduyunun sesi olmuş, sanatı, siyaseti ve yaratıcılığıyla bu ülkenin simgesi haline gelmiş kahramanlarımızın ardından yazdığı yazıları bir araya getiriyor. Zamanın amansız seyrine ya da bu topraklarda yaşamanın ağır ve zalim bedeline baş kaldırarak, unutuşa isyan ederek, acıyla yakamıza iğnelediğimiz suretlerin yüzünü çıkarıyor kalemiyle.
Aziz Nesin’den Atillâ İlhan’a, Bülent Ecevit’ten Ahmet Taner Kışlalı’ya, Barış Manço’dan Ahmet Kaya’ya, Can Yücel’den Meral Okay’a sanat, siyaset ve kültür dünyamızın yapıtaşları konumundaki bu kişilerin hayatlarından önemli kareler, anılar ve arkalarında bıraktıkları izler, Can Dündar’ın belgeselci, gazeteci ve yazar kimliğinin süzgecinden geçerek belleğimizde yeniden hayat buluyor.
Karton kapak mit 294 Seiten
İsmet İnönü ile Erdal İnönü’nün mektuplaşmalarından oluşan bir kitap. 1947’de fizik okumak üzere Amerika’ya giden Erdal İnönü gördüğü, yaşadığı her şeyi, babasına anlatıyor. O dönemde Türkiye’de ve dünyada yaşananlar da bu mektuplara yansıyor. Tarihimizde derin izler bırakmış baba-oğulun mektuplarına fotoğraflar, kartpostallar, döneme ait gazeteler, çeşitli belgeler eşlik ediyor.
1920’lerin ateşten günlerinin sıcağını Gazi’yle paylaşmış bir avuç insanın öyküleri var bu kitapta...
Onun gölgesinde yaşayıp ölmüş bir genç kadının, o talihsiz çok partili rejim denemesinde göreve çağrılmış bir yakın dostun, Çanakkale’de gözünü kırpmadan ölüme koşan binlerce askerin, ilk Meclis’te ilkeleri uğruna muhalefete düşen bir gizli kahramanın, zorlu bir gemi yolculuğunun adları duyulmamış neferlerinin ve ülkenin ilk resmî komünist partisinin kurucularının portreleri, tarihin kuytu köşelerinden çıkıp ışığa kavuşuyor.
Altı bölümden oluşan belgesel dizisini de izleyebileceğiniz Gölgedekiler, o portrelerden yola çıkarak değişik bir tarih fotoğrafı sunuyor.
“Bu kitapta Deniz’in durgun, fırtınalı, eğlenceli, dalgalı hallerini ve yer yer derinliklerini bulacaksınız. Neden bugün hâlâ on binlerce çocuğun adında yaşadığını, her kesim tarafından sevilip sayıldığını, ölüm yıldönümlerinde nasıl olup da her yıl biraz daha büyüyen kalabalıklar toplandığını, her direnişte, her mitingde isminin niçin ısrarla anıldığını, neden Gezi Direnişi patladığında AKM’nin en görünür yerine onun posterinin asıldığını daha iyi anlayacaksınız.” Bugüne kadar özenle saklanan fotoğraflar, mektuplar ve belgeler, Can Dündar’ın deneyimli gazeteciliği ve Deniz’in yıllarca sessiz kalan kardeşi Hamdi Gezmiş’in tanıklığıyla birlikte ilk defa bu kitapta gün yüzüne çıkıyor.Devrim ideali peşinde fedakârca koşturmuş bir kuşağı ve dönemin siyasi atmosferini ortaya koyan Abim Deniz Denizlerin “onurlu ve cesur” duruşlarına içten bir selam…
Karamsardı gençler, umutsuzdu. Dünyaya ilgisiz değillerdi belki, deli kanlarının isyanıyla oluşmuş bir itirazları vardı; ama itiraz ettikleri şeye nasıl müdahale edeceklerini, onu nasıl değiştireceklerini bilmiyorlardı.
Baskı altında dağıtılmış, yapayalnız bırakılmışlardı. Daha da kötüsü geleceğe inançları yok olmuştu; ütopyasızlardı.
Can Dündar kendi gençliğine dair hüzünlü ya da eğlenceli anılardan yaşanmış trajedilere uzanarak, bakış açısını genişlettikçe genişleterek adeta bu ülke gençliğinin bir röntgenini çekti Benim Gençliğim’de. “Hazır ol”la terbiye olan kuşakları, içinden tankların geçtiği hayatları, örgütlerin, partilerin ya da umut dolu bir idealin peşinde harap olan, kendi seçimlerini yaşayamamış, yaşamışsa da bedellerini ağır ödemiş nesilleri anlattı.
Günümüz gençliğine ayna oldu... Özgür üniversite ya da parasız eğitim istediği için geleceği elinden alınanları, piyasa ekonomisinin güdümü altında idealleriyle birlikte mutluluğundan da olanları, bir sınavla adeta sırat köprüsü üzerinde yürümeye zorlananları ve protesto eylemlerine internet üzerinden katılan kuşakları anlattı.
Kısacası sokaktan toplanıp götürülen gençlikten, sokağı elinden alınarak tenhalaşan bir hayata zorlanan gençliğe geçişin izini sürdü, Can Dündar; kendi geçmişinin dokunaklı çetelesini, günümüz gençliğinin sorunlarıyla bağlayarak bir çeşit “duygusal tarih” yazdı aslında.
Zaman denilen denizin ya da iktidarların sindirmeye çalıştığı gençliğimizin ayak izlerinin peşine düştü, hafızalarımızı tazeleyerek.
Bir umut, yeniden canlanmamız için...
Nasıl da davetkâr bir isim Uzaklar... Bu teknenin adı sizin de ruhunuzun yelkenlerini şişirmiyor mu? Sizin de aklınızı çelmiyor mu bu ismin sihirli çağrısı?..
Tuzaklarla dolu olsa da uzakların sesine kulak verip açılmak ve hiç arkaya bakmadan yepyeni bir hayata doğru yelken açmak fikri, sizin kafanızı da saç diplerinizi acıtırcasına çekiştirmiyor mu?
Uzaklarda bir yerlerde, açık denizlerde farklı bir yaşam olduğunu bilerek yaşamak, sizin de yüreğinizi burkmuyor mu?
Can Dündar, Uzaklar’da gezi yazılarını bir araya getiriyor. Ancak klasik bir gezi kitabından çok farklı bir kitap bu; yazar kimi zaman günlük koşturmalardan kaçıp yanı başındaki bir kıyı kasabasında geçirdiği günü anlatıyor, kimi zaman dünyanın öteki ucuna gidip, orada yaşayanların gözleriyle bakıyor günlük yaşantımıza...
Hamburger ilanlarıyla bezenmiş Çin’den dümenini turizme kırmış sosyalist Küba’ya, Kont Drakula’nın “satılık” şatosundan Harry Potter’ın filmlerine mekân olmuş Oxford’a, yeşil karıncaların düş gördüğü Avustralya’dan Petersburg’un beyaz gecelerine ve daha nice yerlere uzanıyor Can Dündar... Anılar, tanıklıklar, tarihî ya da güncel bilgiler eşliğinde uzaklardaki yakını, yanı başımızdaki uzakları getiriyor kapımıza.
Dünyaya onun gözüyle bir kere daha bakabilmek güzel...
Zehn Jahre Krieg in Afghanistan haben nicht nur die deutsche Außenpolitik geändert, sondern auch die Bundeswehr. Aus einer Freiweilligenarmee wurde eine professionell agierende Eingreiftruppe aus Berufssoldaten, die weltweit einsatzbereit ist. Der Journalist David Schraven hat hunderte von Dokumenten analysiert und Dutzende Interviews mit aktiven und ehemaligen Soldaten geführt, um ein Bild dessen zu bekommen, was wirklich in Afghanistan vor sich geht und welche Rolle die Bundeswehr dabei spielt. Vincent Burmeister hat diese Recherchen in Bilder umgesetzt, die dem Leser näherbringen, wovon keine Fotos existieren. Ein explosiver Doku-Comic über eines der wichtigsten Themen der Gegenwart.
Im vierten CORRECTIV-Bookzine geht um Ziele. Deine, Unsere. Wir haben investigative Recherchen kombiniert mit aufwändigen Illustrationen. Wir sind in weit entfernte Dörfer Nordafrikas gezogen und in das brandenburgische Flachland. Wir haben zugeschaut wie der Hippietraum in der Caribik zerbricht und wie Väter ihre Söhne an die Waffen führen. Wir haben dem Meer nachgespürt und dem Kohlendioxid. Wir sind der Frage nachgegangen, welche Vorurteile in der Medienbranche gepflegt werden und was das mit uns allen zu tun hat. Dass alles haben wir für Euch aufbereitet: auf über 200 anzeigenfreien Seiten im Hardcover. Schaut es Euch an.
Mitglieder bekommen das Bookzine kostenlos. Wer Mitglied werden will, kann jederzeit auf den Link klicken. -- https://www.correctiv.org/mitglied-werden/ --
Wir haben für Euch unsere Lieblinge aus dem Ruhrgebiet zusammengestellt: Ein Roman wie der Wacholderschnaps, der darin gelegentlich getrunken wird: hart und klar & Abenteuer im Abseits aus dem Echten Leben in einer der aufregendsten Städte des Ruhrgebiets.
Was ist drin im Ruhr-Pott?
Bottrop Boy – Kai Feldhaus (13 €)Ruhrpott-Humor mit Biss und einem wahren Kern: Der Roman von Kai Feldhaus steckt voller Charaktere, die jeder kennt und die es nur im Pott gibt. Mit Witz und Leichtigkeit begleiten wir Andi und seine schrulligen Kumpanen von einer Panne zur nächsten.
Bisleyland – Sascha Bisley (20 €)Für seine Geschichten schöpft Sascha Bisley aus der eigenen Vergangenheit. Seine Abenteuer im Abseits sind absurd bis grotesk,
verrückt und knallhart, aber vor allem eins: ehrliche Geschichten aus dem
echten Leben.
10 CORRECTIV-Sticker (3 €)
Bottrop Boytel (9 €)
Dieses Bookzine ist eine neue Mischung aus Buch und Magazin. Es ist ein Strang von vielen, der den Gedanken von CORRECTIV trägt. Wir wollen Grenzen überschreiten, um Neues zu schaffen. Wir probieren Erzählweisen aus, mit Grafiken, Illustrationen und Fotos. Wir veröffentlichen zum Beispiel eine Reportage über das Leben auf Güterzügen, Hintergrundstücke zu Keimen in Krankenhäusern, zu Mobbing und Partypeople. Wir beschäftigen uns mit Nietzsche und mit Milliardenbetrügereien. Über 200 Seiten - werbefrei. Mitglieder bekommen das Stück kostenlos. Wer Mitglied werden will, kann hier klicken. -- https://community.correctiv.org --
Dem Lokaljournalismus geht es nicht gut. Verlage kämpfen seit Jahren mit Anzeigenverlusten, die Arbeitsbelastung nimmt kontinuierlich zu, immer mehr Redaktionen werden dichtgemacht. Dabei ist gerade Lokaljournalismus wichtig für unsere Demokratie.
Community-Journalismus kann ein Weg raus aus diesem Dilemma sein. Kleine, unabhängige Lokalredaktionen, die ihre Inhalte zusammen mit der Community entwickeln, wieder auf die Menschen zugehen und sie einladen, ihre unmittelbare Umgebung mitzugestalten.
Wie können wir die Community in unsere Recherchen einbinden? Wie bringen wir die Menschen dazu, uns auch finanziell zu unterstützen? Wie sieht ein diversifiziertes Geschäftsmodell aus? Und warum ist Marketing so wichtig für den Erfolg? Diese und viele weitere Fragen beantwortet dieses Buch, ergänzt durch Tipps und Best-Practice-Beispiele der Pioniere der Branche. Aufgaben am Ende jedes Kapitels bringen Gründende außerdem Schritt für Schritt ihrem Ziel näher, mittel- und langfristig erfolgreich zu sein.
Dieses Handbuch ist eine konkrete Handreichungen und soll allen kommenden Gründenden Mut machen. Denn: Unsere Demokratie braucht mehr Lust auf Lokaljournalismus.
Savaşlar kazanmış muzaffer bir kumandan…
İnatçı bir diplomat…
Cumhuriyet kurmuş bir devlet adamı…
Kafasında kırk tilkiyi kuyruklarını birbirine değdirmeden gezdiren bir politikacı…
İdeal bir eş…
Örnek bir aile babası…
Kimine göre ise tek parti döneminin astığı astık, kestiği kestik diktatörü… Ülkenin unutulmaz “Milli Şef”i…
Hayranları kadar düşmanları da oldu; sevenleri kadar nefret edenleri de…
Ama kimse onu görmezden gelemedi.
Üç bölümlük İsmet Paşa belgeseli ve kitabı “İkinci Adam”ı görmezden gelenlere onu yeniden tanıştırıyor.
Obwohl das Oberthema unserer dritten Ausgabe des CORRECTIV-Bookzines „Veränderung“ heißt, bleibt das Prinzip beim Altbewährten: investigative Recherchen innovativ aufbereitet auf 229 anzeigenfreien Seiten im Hardcover.
Der Rest ist neu: ein großartiges Cover mit Illustrationen des Berliner Comiczeichners Jens Harder, Undercover-Recherchen als todkranker Krebspatient im Geistheiler-Milieu, Geständnisse eines Mafiakillers auf der Flucht, Infografiken zu den Bestimmern unserer Klimapolitik und Steuerverschwendung im Fußballbetrieb. Ein Psychiatrie-Revolutionär zwischen Zwangseinweisung und Überbelegung, der Kampf im Zeichen der Informationsfreiheit gegen die Blockadepolitik der Regierung und beeindruckende Fotostrecken von ungebrochenen Kriegsveteranen und lebensfrohen Rentnerparadiesen in Florida. Und natürlich vieles mehr.
Mitglieder bekommen das Bookzine kostenlos. Wer Mitglied werden will, kann hier klicken. -- https://www.correctiv.org/mitglied-werden/ -- Jeder andere kann das Stück hier bestellen.
Dieser Band zum Thema "Identität" basiert auf der Tradition der Verlagskolloquien des Verlags Die Blaue Eule und verdankt seine Existenz der Kooperationsbereitschaft von CORRECTIV und David Schraven. "Es war die Synthese zwischen der alten Tradition des Wissenschaftsverlegers und dem neuen Ansatz von CORRECTIV, der dieses Experiment ermöglichte, im November 2019 das Kolloquium in die Akazienallee zu holen" so Marcus Bensmann im Vorwort. Von verschiedenen Fachrichtungen ausgehend, wird das Thema beleuchtet und wir hoffen, wie Werner Hohmann seine Begrüßung abschloss: "... mit Ihnen auf eine ergänzende ´Große Identität`, die auch über den heutigen Tag hinausgreift und die die Freude am eigenen Sein und den individuellen Seins-Möglichkeiten ergänzt und erfahrungswerter, sowie realitätsgeprüfter macht."
Herausgeber: Werner L. Hohmann, David Schraven
Wie Massenmedien funktionieren, wie sie unsere Gesellschaft manipulieren und wie wir dazu beitragen.
In ihrem Comic-Manifest gehen die New Yorker Autorin Brooke Gladstone und Zeichner Josh Neufeld der Frage nach, was Zeitungen, Fernsehen, Radio ausmacht und wie das Internet alles durchrüttelt. Dabei liefern sie überraschende Einsichten in die Gesellschaft und finden dabei Erklärungen, wie Menschen auf so Verschwörungstheorien wie etwa die angebliche "Lügenpresse" kommen. DER BEEINFLUSSUNGSAPPARAT ist ein New York Times Bestseller, den wir von CORRECTIV ins Deutsche übersetzt haben. In einem Nachwort geht David Schraven auf Besonderheiten in der deutschen Medienlandschaft ein.
Stefan Plöchinger aus der Chefredaktion der Süddeutschen Zeitung sagt: „Wer kurz mal kritisch über den Zustand des Journalismus nachdenken will, der sollte diesen wunderbar kurzweiligen Comic lesen.“
Stephen Colbert sagt: "Ein großartiges Buch".
"Vatan Haini"
Berlin sürgününde, Türkiye’nin içine düştüğü karanlığın üstesinden geleceğine bir kez daha emin oldum. O hiç yıkılmaz zannedilen, ardında büyük acılar gizleyen duvar, bir günde yıkılıveriyor; ‘hain’lerle, ‘kahramanlar’, hapistekilerle saraydakiler, bir anda yer değiştirebiliyor. Biz de duvarımızın yıkıldığı, peşimizdeki gizli servise ait arşivin halka açıldığı günleri görecek, acıları devralanlara, eski karanlığı ibretle anlatıp umut aşılayacağız.
Can Dündar bu kitapta, ülkesindeki özgürlük özlemine Berlin’den destek olabilmek için, kimi zaman buruk bir gülümseyişle, bazen çok yorularak, ama umudunu ve kararlılığını her seferinde yeniden besleyerek verdiği çabayı anlatıyor. sürgünde bir gazetecinin hayatını, cömertçe, meslektaşlarını ve arkadaşlarını sakınarak, ama kendini sakınmadan paylaşıyor okuruyla…
“Asıl vatan haini kimmiş bilinsin istedim.” Can Dündar’ın yeni kitabı “Vatan Haini” çıktı. Türkiye’de dağıtmak isteyenler için iletişim adresi: vatan@ozguruz.org
----
“Vatan Haini”
160 sayfa
Karton kapak
10 Euro
İndirimli toplu satış koşulları için bize yazın: vatan@ozguruz.org
“Nostaljik bir mazi güzellemesi yapmak istemem,” diyor Can Dündar, zindana dönüşen, koyu bir karanlık olan 70’lerdeki ilişkileri anlattığı yazısında: “Ama aşkın ha babam ertelendiği o kanlı karanlıkta bile, en dayanışmacı ve masum yanları saklıydı insanoğlunun...”
“Şimdi bakıyorum da, umursamaz kalabalıklarda metruk bir yalnızlık yaşıyor neslim...”
Aşka Veda, Can Dündar’ın aşka dair yazılarını bir araya getiriyor. Körkütük, sırılsıklam aşkları, özlemi, yalnızlığı, ayrılığı ve terk edilme acısını; “kâh içten içe kabaran kâh gürül gürül çağlayan o deli nehri,” anlatıyor.
Siyasetten ve popüler kültürden kadın ve erkeklerin zaman içinde değişen yüzlerine bakıyor. “Söylenmemiş o iki sözcük yüzünden heba olup gitmiş” nesiller ile nihayet kavuşan ama mutsuz mu mutsuz olan günümüz gençliğini karşılaştırıp şiirini kaybeden zamane ilişkileri sorguluyor. Şehvet sevdadan soyunduğunda, Eros okunu kırdığında, piyasa duruma el koyduğunda aşkın nasıl can çekişmeye, körelip çirkinleşmeye başladığını sergiliyor.
Hazsız evliliklerden evliliksiz hazlara, sekssiz aşktan aşksız sekse; ateşten gömleği gönüllü giyenlerden, aşkını kariyerine feda edenlere geçişin izini sürüyor.
Aslında bir türlü veda edemediğimiz, her daim ihtimal dahilinde olan aşkı anlatıyor Can Dündar, Aşka Veda’da.
Ve olası bir sevda kuraklığı tehlikesine karşı, okurları uyarıyor...
Günlük haber bombardımanı altında, gerçeği yalandan ayıramaz hale sokulan, ayrıntıda boğulan, perspektifi kaybolan okura, olup bitenleri anlamlandırabileceği bakış açıları sunmamız lazım. Sörfü bırakmadan, aynı zamanda derine dalmamız, yüzeyselin dibini kurcalamamız lazım. “#Özgürüz” dergi, bu amaçla çıkıyor. Dergimiz üylerimiz için ücretsizdir! https://ozguruz.org/tr/desteginize-ihtiyacimiz-var/
Sonra birden bir gonk sesi yırtar karanlığı...
Uzak bir fenerin ışığı aydınlanır önünüz sıra... Gözbebeklerinizi o ışığa kilitler, gözkapaklarınızı kırpmadan o ışığın çağrısına koşarsınız. Sisler dağılmaya başlar yavaş yavaş...
Neşeli gece kelebekleri gibi ışığına yöneldiğiniz büyülü fener, rengârenk vaatlerle sizi kendine çeker.
Neler yoktur ki, fenerden yansıyan ışığın huzmesinde:
Küçük mutluluklar... Büyük sevdalar... Tutkulu aşklar... Buğulu gözler... Hasret ve saadet öyküleri... Gerçek hayattan devşirilmiş tatlı hayaller...
O an, ne yalnızlığınız kalır ne kayıplığınız...
Büyülü Fener’de anlatılanlar sinemaya dair olsa da Can Dündar’ın kalemi, beyazperdeyi kaldırıp filmlerin devamını siyasetin arka sokaklarında arıyor. Örneğin Othello filmi üzerinden Ankara’daki koltuk çekişmelerini, Hollywood üzerinden Amerika’nın yeni imaj politikalarını, Yüzüklerin Efendisi’nden hareketle tarihimizde o iktidar yüzüğünü takıp çıkaramayanları yorumluyor. Gece Yarısı Ekspresi’nin yarattığı travmayı, “elimize geç ulaşmış bir dost mektubu” olarak tanımladığı Yol’un Türkiyesi’ni anlatıyor. Masumiyet, Bir Zamanlar Anadolu gibi yakın zamanların önemli filmlerine ait değerlendirmelere, belleğimizde yer etmiş sinema mekânlarına, sinemanın unutulmaz simalarının portrelerine de yer veriliyor Büyülü Fener’de...
Kısacası filmlere kendi ışığını düşürüyor Can Dündar; o büyülü karelerden hayata, tarihe ve gizli saklı köşelerimize bakarak daha önce farkına varmadığımız renklere dikkatimizi çekiyor...
198 Sayfa
Can Dündar erzählt die ganze Geschichte von der Entdeckung der geheimen Waffenlieferungen über die Entscheidung, das belastende Filmmaterial zu veröffentlichen, bis zu den Ereignissen, die der Veröffentlichung folgten: Die Drohungen, die er und die Redaktion erhalten haben, die Angst vor Terroranschlägen, seine Zeit in Einzelhaft. Dündars Aufzeichnungen aus dem Gefängnis zeigen, dass sein Widerstand ungebrochen ist und er nicht aufgeben wird im Kampf für Presse- und Meinungsfreiheit.
Im November 2015 werden Can Dündar, Chefredakteur der regierungskritischen Tageszeitung »Cumhuriyet«, und Erdem Gül, Hauptstadtkorrespondent, verhaftet. Die türkische Staatsanwaltschaft wirft ihnen Spionage und Verrat von Staatsgeheimnissen vor, Staatspräsident Erdogan stellt persönlich Strafanzeige und fordert lebenslange Haft. Hintergrund ist ihre Berichterstattung über Waffenlieferungen des türkischen Geheimdienstes an syrische Extremisten. Nach drei Monaten kommen die Journalisten vorläufig frei. Anfang Mai beginnt der Prozess: Dündar wird zu sechs, Gül zu fünf Jahren Gefängnis verurteilt; das Urteil ist noch nicht rechtskräftig.
Onlar ahir zaman suretleri...
Günümüzün şöhretleri...
Kimini puslu bir camın ardında gördüm,
Kimini bir kâhin küresinin aynasından...
Kimiyle bir golf arabasında,
Kimiyle motosiklet selesinde konuştum,
Kimiyle dertleştim sabaha kadar,
Kimini gıyabında çekiştirdim.
Bir samanyoluydu baktığım;
Kimi yıldız yeni yeni parlıyordu,
Kimi kayıp gitmişti bile...
Çoğu, en parlak döneminde
Yansıdı kitaba,
Asıl önemlisi,
Türkiye’nin bir başka yüzünü gördüm,
her baktığımda yıldızda...
Mensch – nach Freiheit, Veränderung und Ziele schließt das Oberthema Mensch unseren ersten Bookzine-Zyklus. Das Besondere an dieser Ausgabe: Das Bookzine fasst die Semesterarbeiten von rund zwei Dutzend Studenten, die wir redaktionell begleitet, sie nicht einfach mit Grafiken beauftragt, sondern mit ihnen gemeinsam Geschichten erdacht haben. Die Inhalte basieren auf den besten CORRECTIV-Recherchen des vergangenen Jahres, entstanden sind so aber völlig neue Ansätze und Erzählweisen. Der Fall der gepanschten Krebsmittel aus der Alten Apotheke in Bottrop wird in Schrift und Bild aufgearbeitet, ein persönlicher Aspekt unserer Recherche zu den steigenden Meeresspiegeln aufgegriffen und unsere Serie zum Leben in deutschen Gefängnissen als Grundlage für eine 20-seitige Grafische Reportage genutzt. Ganze Themenschwerpunkte wie zum Beispiel zu Nitratbelastungen oder Minijobs werden allein in Grafikstrecken erzählt. Die Studenten sind mit anderen Augen an die Themen gegangen, mit Unbefangenheit, eigenen Blickwinkeln und Denkansätzen. Ein Potenzial, das in vielen Redaktionen nicht erkannt oder genutzt wird. Das Ergebnis sind Synergien und Symbiosen. Und damit haben wir uns auch in unserem Oberthema gefunden: Denn Mensch zu sein, bedeutet weit mehr als nur Körper und Geist – wie die beiden großen Kapitel der kommenden Ausgabe heißen. Am Ende kommt es auf die Einheit an. Das neue Bookzine: investigative Recherchen und innovative Ideen auf 229 anzeigenfreien Seiten im Hardcover.Mitglieder bekommen das Stück kostenlos. Wer Mitglied werden will, kann hier klicken: https://correctiv.org/unterstuetzen/
15,00 €*
Diese Website verwendet Cookies, um eine bestmögliche Erfahrung bieten zu können. Mehr Informationen ...